27 Ekim 2016 Perşembe

TÜRK DİZİLERİNİN UNUTULMAZ BABALARI


Daha önce yerli dizilerin hafızalarımıza kazınan annelerini kaleme almıştım. Anneleri yazıp, babaları es geçmek olmazdı. İşte yerli dizilerin unutulmaz babaları.

Not: Bu liste dibine kadar özneldir.

ALİ HAYDAR USTA (ŞENER ŞEN – İKİNCİ BAHAR)
İkinci Bahar dizisinin kebapçı Ali Haydar Usta’sı “baba” deyince zihnimizde canlanan figürün ete kemiğe bürünmüş haliydi adeta. Usta oyuncu Şener Şen tarafından hayat verilen Ali Haydar karısının ölümünden sonra üç kızını tek başına büyüten, aynı zamanda Hanım’ın çocuklarına hatta damatlarına dahi babalık eden, otoritesinin şefkatinin üzerine geçmesine izin vermeyen tam anlamıyla “koca yürekli” diye tabir edebileceğimiz bir baba izletti bizlere. Bu yüzdendir hatırladığımızda yüzümüze bir gülümseme yerleşmesinin sebebi.


ALİ RIZA TEKİN (HALİL ERGÜN – YAPRAK DÖKÜMÜ)
Tam 5 sezon süren Yaprak Dökümü dizsinde yaşanan onca olayın arkasında günden güne çökmekte olan bir babayı izledik aslında.  O despotluğunun kırılışını, her aldığı darbeden sonra içine kapanışını, suskunluğa gömülüşünü, hatta elden ayaktan düşüşünü gördük. Sonunda da el birliğiyle yıktılar dağ gibi adamı.  Halil Ergün yıllarca ekranlarda benzer baba rollerine hayat vermiş olsa da Ali Rıza Tekin en hafızalara kazınan dizi babası olarak kalacaktır muhtemelen.


FİKO (ŞEVKET ALTUĞ – SÜPER BABA)
 Baba olmayı “Süper Baba” dan daha güzel anlatan bir iş olmadı dizi tarihinde. Adının hakkını sonuna kadar veren bir babaydı Çengelköylü Fiko. Sadece iyi bir baba değil, hayırlı bir evlat, hayırlı bir kardeş, hatta Sürmene’den yanına getirdiği İstiklal gazisi dedesine hayırlı bir torundu da. Üç çocuğuna hem annelik hem babalık yapan, tüm maddi imkansızlıklara rağmen çocuklarının ihtiyaçlarını gidermek için elinden gelenin hep daha fazlasını yapmaya çalışan, gerektiğinde en sert, gerektiğinde en dost ve gerektiğinde de en iyi aşıktı Fiko. Aşık olduğu kadınlar hep güzeldi. Hepsi çok güzel gülerdi, hepsi de giderdi.  Neyse ki finalde Fiko Elif’in gitmesine izin vermemişti. Dizinin üzerinden 20 yıl geçmiş olsa dahi Fiko’nun da, Şevket Altuğ’un da, Süper Baba’nın da hatta Çengelköy’ün de bir jenerasyonun hafızalarında hala sıcaklığını koruduğundan şüphe yoktur.

İSKENDER (AHMET MÜMTAZ TAYLAN – LEYLA İLE MECNUN)
“Leyla ile Mecnun” efsanesinin unutulmayacak karakterlerinden biridir İskender. Eşi Pakize’nin gidişinden sonra Mecnun’a hem annelik, hem babalık hem de arkadaşlık etmişti. Hem de ne arkadaşlık… Mecnun’un Leyla’ları hep gitti. Fakat yerleri hep doldu ama bir an için İskender’in olmadığını varsaydığımızda hem Mecnun’un hayatında hem de dizide nasıl büyük boşluk olabileceğini düşündünüz mü hiç? İşte bu yüzden evin direği gibi, dizinin temel direğiydi İskender. O hem Mecnun’un babasıydı. Hem de tüm “Leyla ile Mecnun” izleyenlerin. Dizinin finalini izledikten sonra tüm izleyenlerin İskender’e duyduğu hayranlık daha da artmıştır şüphesiz. İsmail Abi’den, Erdal Bakkal’a herkesin hayal olduğu bir dünyada tek gerçek İskender’in “baba”lığıymış meğer.  

MUHTAR BEY  (CİHAT TAMER – MAHALLENİN MUHTARLARI)
90’lı yılların başından 2000’lı yıllara dek yayınlanan, mahalle dizisi deyince akla ilk gelen dizidir “Mahallenin Muhtarları”. Herkesin birbirinin yardımına koştuğu, ütopik bir mahallede yaşananlar anlatılırdı. Dizinin gürültülü, abartılı onca karakterinin arasında tüm gerçekliğiyle, tüm sakinliğiyle duran bir Muhtar Baba’mız  vardı. Herkes “Muhtar Bey”, “Muhtara Baba” dese de, elbette bir ismi vardı bu adamın.  Mahallenin bilmem kaç dönemlik muhtarıydı. Muhtarlığındaki eski radyosundan Türk Musikisi dinler, gelen mahalle sakinlerine ikametgah, nüfus sureti ve akıl verirdi. Sadece kızı Fadime’nin değil, Temel’in, Şirin’in tüm mahallelinin babasıydı Muhtar Bey. Bir babanın yaşayabileceği en büyük acıyı yaşatmışlardı bu güzel adama. Fadime’nin ölümünden sonra neyse ki, iğneci Handan hayat arkadaşı olmuştu da bir nebze olsun sevinmiştik Muhtar bey amcamıza. Yanlış hatırlamıyorsam Muhtar Bey’in adı’nın Orhan olduğunu da Handan hanımla olan nikahında öğrenmiştik.

NUSRET (SAVAŞ DİNÇEL – EKMEK TEKNESİ)
Bir döneme damga vuran “Ekmek Teknesi” dizisinde deli dolu 5 kızının, hatta mahallenin koca çınarıydı Nusret Baba. Fırıncıydı. Emekçiydi. Yalandan, riyadan, haramdan nefret eden “şerefli” bir babaydı. Savaş Dinçel 2007 yılında aramızdan ayrıldı, ama Türk izleyicisinin hafızalarına  yıllarca hatırlanacak, efsane bir baba karakteri bıraktı. Saygıyla ve özlemle anıyoruz.


POYRAZ KARAYEL (İLKER KALELİ – POYRAZ KARAYEL)
Listedeki en yeni karakter olmasının yanı sıra en genç baba figürü. Dizide yaratılan kirli dünyanın içinde inci tanesi gibi parlayan ve insanın içini ısıtan bir baba-oğul ilişkisinin ana kahramanı Poyraz. Oğlu Sinan’ı almak için hiç tereddüt etmeden kendini tehlikeli sulara atabilecek kadar gözükara. Her ne kadar Ayşegül’e olan aşkı dizinin merkezinde yer alsa da, Sinan’a olan sevgisi ve bağlılığı her şeyin üzerinde olan bir adam, bir baba. İlker Kaleli’nin güçlü oyunculuğuyla Sinan’a her sarıldığında bunu yine ve yeniden hissediyorsam mevzu tartışmaya kapalıdır.

SÜTÇÜ RAMİZ (ERDAL ÖZYAĞCILAR – ELVEDA RUMELİ)
Bir diğer deyişle “Sütci Ramiz” Erdal Özyağcılar’ın kudretli oyunculuğuyla hafızalara kazınan, kızçelerine olan sevgisini dibine kadar gösteren, “baba sıcaklığının” vücut bulmuş halidir nazarımda Ramiz. Sert görünmeye çalışsa da yüreğinin yumuşaklığını fark etmek için kızlarına nasıl baktığını görmek yeterlidir. Tanrı ile yaptığı konuşmalar ve Vahide’nin öldüğü sahnedeki gözyaşları “Sütçü Ramiz” deyince aklıma ilk gelen ve tazeliğini hep korumak istediğin kareler olarak kalacak.

TAHSİN SÜTÇÜOĞLU( GAZANFER ÖZCAN – AVRUPA YAKASI)
Artık izleyemediğimiz, özlediğimiz ve saygıyla andığımız isimlerden biri de Gazanfer Özcan. Seksenli yıllarda  “Hüsnü Kuruntu” tiplemesiyle hafızlarda yer etmiş olsa da onu yeni jenerasyonun tanıması, sevmesi kuşkusuz “Avrupa Yakası” ile olmuştur. Sütçüoğlu ailesinin babasıydı Tahsin Sütçüoğlu. Genelde sakin, oturaklı, tatlı bir ihtiyardı. Oruçluyken sinirlenen, sinirlenince kekeleyen bu ihtiyarı hepimiz çok sevdik.








VAHİT EMMİ (ENGİN ALKN – YEDİ NUMARA)

TRT’nin bugüne kadar yaptığı en iyi şey; 2000’li yılların başında “Yedi Numara” adlı diziyi seyirciyle buluşturmasıdır. Mizah olarak şu dönemin işlerinin bile çok üzerinde olan, izledikten sonra sıcaklığı hiçbir dizide bulunmayan rahatlıkla “efsane” diyebileceğim bir işti “Yedi Numara” Vahit Emmi de bu dizinin baba figürüydü. Kendisi biyolojik olarak bir baba değildi,  ama başta yeğenlerinin sonra da alt katında yaşayan öğrenci kızların babaları yerine koyduğuydu. Huysuzluğunun, aksiliğinin yanı sıra kiracısı gençleri koruyup kollamasıyla, şefkatiyle, gerektiğinde anlattığı hikayelerle onlara inceden verdiği nasihatlerle, iyi bir komşudan öteydi Vahit Emmi. Bu yüzdende izlediğim bir çok baba karakterinden daha da baba olduğu için bu listeye almayı uygun gördüm.

 

9 Ekim 2016 Pazar

Familya


 

Uğur Yücel’e  ve aile dizilerine olan sempatim sebebiyle bu sezon merakla beklediğim sayılı işlerden biriydi Familya. Uğur Yücel’in emsal dizileri “Canım Ailem” ve “Aramızda Kalsın” sıcaklığından ve samimiyetinden biraz uzak olsa da, mizah dili açısından onlardan bir tık daha iyi diyebilirim. Tabi ki bunun başlıca sebebi Uğraş Güneş’in kalemi. Özellikle ikinci bölümle birlikte hem karakterlerin hem de  dizinin mizah ayağının daha sağlam oturduğu aşikar.

Uğur Yücel’i antipatik denilebilecek bir baba olarak görme keyfinin yanında Güven Kıraç’ı alışılmış bir karakter olarak görmek irrite etmedi diyemem. Neyse ki, diğer yan karakterler güzel çizilmiş. Genç kadroda  Erkan Kolçak Köstendil, Aybüke Pusat ve Sezer Avcı gayet oturmuş. Dizide kullanılan mekanlar iç açıcı. Bu yüzden beldenin sokaklarını, çarşısını, denizini daha çok görmek isterim.

 
Gelelim beğenmediğim noktalara.;
Namık gibi, Vedat gibi bazı karakterlerin abartılı oluşu ilk bakışta büyük rahatsızlık vermese de uzun vadede büyük handikap.
Öte yandan Hare, karakterin sıkıcılığı oyuncunun da heyecansızlığı ile birleşince yekten çekilmez bir karaktere dönüşüyor.
Efkar karakterinin aforizmalarını ilk iki bölümde beğensem de, her hafta hayata dair cümleler kurma çabası bir süre sonra zorlama etkisi yaratacak gibi. Üçüncü bölümde hissettiğim buydu açıkçası. –Gerçi üçüncü bölümün genelinde bir zorlama, vakit doldurma çabası hakimdi. - Ayrıca Efkar karakterini canlandıran oyuncu gerek fiziği, gerek ses tonu gerekse kabiliyetiyle  dikkat çekse de Efkar karakteri için biraz genç değil mi?
 
 
Kafama takılan bir diğer nokta da Yaşar’ın evlatlarına kendisini affettirdikten sonra –er geç olacak olan bu- senaryonun ilerleyeceği yol ne olacak? Umarım sıradanlaşmaya mahal vermeden  sürpriz kapılar ve yollar açılabilir.

Kıssadan hisse, dram sosu dozunda kullanılır ve abartıdan kaçınılırsa keyifle izlemelik, tatlı bir dizi olacaktır.

7 Ekim 2016 Cuma

Kiralık Aşk - Yeni Sezon

Kiralık Aşk'ı bilmeyen var mıdır?




Ben en başından beri biliyordum ama izlemiyordum.
Sonra baktım çok konuşuluyor, bi bakayım dedim, o haftanın bölümünden başladım izlemeye.
Bi nevi hikayenin ortasından dalmış oldum. Sonra dönüp önceki bölümlerini de izledim.

Bu yazıya yeni sezonun ilk bölümünde başladım ama tamamlayamadığım için birazcık gecikti. 
Üzerine bi bölüm daha gelmeden paylaşayım dedim.
Hazır Kiralık Aşk günüyken, izleyeceklere ufak bi özet olur diye düşündüm.
Şimdi bu kısma bi ara verelim ve değişenlere şöyle bi bakalım.




1 yıl geçmiş.
Defne ilk sahnelerde hayatına devam etmiş, kendini toparlamış imajı çiziyor. Geçen zamanda Logistik müdürü olmuş bizim esas kız. Stil vagonu adlı şirkette çalışıyor.

Ömer ise kimseyle görüşmüyor, herkesten uzak Roma'da yaşıyor.
Roma sahneleri ne kadar güzeldi öyle. (bi sürü kalp)
Kendimi yeniden orada hissettirdi bana. Benim için çok güzel dakikalardı.
Neyse konumuza dönelim :) 

Necmi ve Sude Amerika'da.
Neriman Koriş'e butik açmış ve bir aradalar.
Bu zamana kadar hiç haberimiz olmayan Neriman'ın kardeşi Leyla ve yeğeni Pamir ortaya çıkıyor. (birden ortaya çıkan akrabalar :P )
Girişleri oldukça hızlı oluyor. Neriman yeğenine Ceo olmasını teklif ediyor. Tabi bunun altındaki asıl nedeni sonra anlıyoruz. Neriman Hulusi bey'in (Kara Mamba'nın) mirasını Defne'ye bırakacağını öğrenince tarih tekerrür ediyor ve Pamir'le yeni bir ''kiralık aşk'' planlıyor.
Neriman'ın hatasından ders almadığını görmek beni çok üzdü açıkcası.

Sinan & Ömer karşılaşması beni oldukça etkiledi.
Bir yıl sonra yapılan bu konuşma, Ömer'in düşünceleri, hata yaptığını söylemesi, 
aşk ve gurur arasındaki seçimi, Sinan'ı anladığını söylemesi, 
kaybettiğini düşünmesi ve 
"Yerimde olsaydı Defne beni terk etmezdi" cümlesi oldukça anlamlı. 
Bu konuşma esnasında anlıyoruz ki, Sinan & Yasemin evlenmişler ve boşanmışlar.
Olaylar oldukça hızlı geliyor tabi. Biraz anlama güçlüğü yaşadım ben şahsen.


Sinan'ın Ömer'e ulaşmasının sebebine geliyoruz şimdi. Passionis iflasta, Sinan dönmek ve toparlanmak istiyor. Ömer ile yurda dönüyorlar. :)
Eski ekip bi şekilde toparlanıyor.
Deniz ve Ömer karşılaşmasından anlıyoruz ki bu sezonda da aralarındaki çekişmeyi izleyeceğiz.
Ömer'in eski müşterisine yaptığı etkileyici ''ikinci şans'' şovunu siz de benim kadar beğendiniz mi?
Müşteri masayı satın aldı ya hu :) 

Aytekin (Serkan Dağlı) ve Defne'nin eğlenceli diyalogları beni gülümsetti. 
Onları izlemek keyifli olacağa benziyor. 

Seda & Sinan karşılaşması hemen kafalarda bi şimşek etkisi yaratmadı mı?  Muhtemel aşk! :)

Nihan ve Serdar: Lokanta açmışlar. İso bebek ne kadar tatlı öyle :)
İso ve yeni kız Ayşegül'ün karşılaşması da yeni sezonun ilk bölümüne tazelik katmış.

vee 53. Bölümün sonu; 
Defne & Ömer karşılaşıyor... :) Fazla söze gerek yok diye düşünüyorum.

Kısacık bir 54'e de değineyim toparlamak adına.
Karşılaşmadan sonra beklenilen tepkiler ortaya çıkıyor aslında.
Ömer'in Defne'yi yeniden isteyeceği belliydi bi nevi, 
bu noktada beni daha çok ilgilendiren Defne oldu. 
En başından beri kolay olmayan hayatı, yine kolay olmayan bi dönemece girdi.
Takındığı tavırlar tamamen bi duvardan ibaret, Ömer biraz daha ileri gitse, sabrı zorlanacak ve duvarı yıkılacak hissini veriyor bana. 
Bir de Pamir faktörü var artık hayatında.
Aslına bakarsanız her ne kadar artık Defne üzülmesin istesem de, 
yeni başlamış, yeniden başlamış bi hikayenin içinde yaşanacak gitgelleri, 
geçmişin izlerini, "kiralık aşk'ı" ve daha fazlasını izleyeceğiz, biliyorum...


Şimdilik benden bu kadar, akşam izleyeceklere iyi seyirler dilerim. :)

***


instagram: @elifsblue
twitter: @esentuerk 











4 Ekim 2016 Salı

'Gölge' lerin gücü adına!

‘Ve sisler içinde o kız çıktı karşıma. Onu gördüğüm anda biliyordum, bendeki eksik bir şeyleri tamamladığı için değil, onunla birlikteyken kendimden daha güzel, daha eğlenceli biri haline geldiğim için onu seveceğimi, çok seveceğimi biliyordum.’

Tuna;
Bazen bir elma yerken boğazınızın düğümlenip farkında olmadan gözyaşınızın akmasıdır ya da bazen bir yetimhanede geçmişini sevdiği kıza anlatandır Tuna. 
Belki de bir otel odasında sevdiği kızın omuzunda birlikte sabahlamayı göze alandır Tuna.  

Bölüm kahramanı Tuna; gerçi her bölüm kahramanımdır kendisi.
Böyle bir karakteri Yiğit Kirazcı’nın oynaması ayrı bir güzel olmuş. Her bölüm kendisine daha bir hayran oluyorum. Karaokede Deniz şarkı söylerken ki hayran bakmaları, dans ederken ki halleri sevilmeye yeter bile.

İnsan hüzün ve mutluluğu bir arada buluyor Deniz ve Tuna’yı izlerken. Yetimhane sahnesinde Gölge’yi anlatırken ki burukluğu içimde hissettim. Yüzüne dokunulması ile kendisini Deniz’in ellerinin sıcaklığında bulup gözlerini kapatan Tuna’ya ayrı bir kalp. Duvarda kendi gölgelerini izleyen Deniz ve Tuna çok güzeldiler.
  
*Her ne kadar Yiğit Balcı güzel şarkı söylese de Tuna'nın dansını kıskandı bence :) 


Gökhan'ın sesi gerçekten çok hoşmuş. Şarkı da çok manidar yalnız; sensiz olmuyor, yerine konmuyor..
İrem de seçtiği şarkı ile bencilliğini konuşturdu.
  
Deniz Aslan;
Nasıl güzel seviliyor, nasıl güzel seviyor..
En iyi arkadaşı için kendi aşkından vazgeçen Deniz..(İrem’in kendisine yaptığı ihanetleri tek tek öğrenince vereceği tepkileri çok merak ediyorum. Büyük bir yıkıma uğrayacağı kesin.)
Seçtiği şarkı ile çektiği acısını yansıtan bir Deniz Aslan vardı sahnede. 
Yiğit şarkı söylerken kapılıp giden bir Deniz vardı.
Tuna'nın dansına mutlulukla eşlik eden Deniz'e bayıldım. Bu ikisi gerçekten efsane bir çift olur aslında.
Tuna'nın yetimhanede büyüdüğüne şaşırıp üzülen, anlattıklarına ağlayan Deniz.
Nasıl hisli bir insansın sen.


Giderken bile dağıtmadan, sessizce gidiyor Tuna. Tıpkı sessizce sevdiği gibi. Kendi içinde yaşadığı aşkı büyütüp taşıyamayacağını anlayınca gitti.
Ve geri döndüğünde nasıl bir Tuna ile karşılaşacağız çok merak ediyorum. Gerçi tüm soruların cevabını bulup dönen bir Tuna göreceğimiz kesin.
Aşkından vazgeçmeyen bir Tuna görmeyi istiyorum.
Döndüğünde tek başına değil de; büyüttüğü aşkı ikiye bölmesi dileği ile.
Umarım içindeki aşkın hiç bitmez Tuna Ertürk <3

 *Tuna'nın vedası :(

Sevgili Maykıl,

Gidişim ani oldu farkındayım. Sana bir şey söylemedim.. ama seninle konuşsaydım.. Gidemezdim. Başka çarem yoktu. Bir süre buralardan uzak kalacağım. İyi de niye? Diye sorduğunu duyar gibiyim. Makineyi restart’ lamaya ihtiyacım var. Zira artık makine beni kasıyor. Bir aç kapa yaparsam, belki kendime geleceğim. Hah bide kendimi aşk için yalvaran bir adam olarak görmekten hoşlanmadığımı fark ettim.  Bu oyunda ikiden fazla insan var. Ve ben tüm bu olan biteni algılayıp idrak edebilecek kadar zeki değilim.

''Bir insanın asıl meselesi amaçsızlık değildir, çok amacının olmasıdır.''

 Sadeleşmem gerekiyor. Hayatla ilgili isteklerimi azaltmam lazım. Ve işler karıştıysa bir gezginin tek bir çözümü vardır. Gitmek..

İnsanlar hata yaparlar ve sık sık da pişman olurlar. Hiçbir zaman mutlu olamayacaklarını bildikleri halde hayal kurmaktan vazgeçmezler. Kurtulmak için asıldıkları ipin boyunlarına bağlı olduğunu bilmezler.

Gece sessizdir ve artık kalbi engelleyecek hiç bir şey kalmamıştır. Gece gibi bi yere gideceğim. Kendimden başka kimse olmayacak ve bütün soruların cevaplarını bulmadan dönmeyeceğim.



instagram: @gulkcbyk
twitter: @glkcbyk